Pontoslu Rumların göç haritası
Holalı Hoca
“Taşlandılar, testereyle biçildiler, kılıçtan geçirilip öldürüldüler. Koyun postu, keçi derisi içinde dolaştılar, yoksulluk çektiler, sıkıntılara uğradılar, baskı gördüler. Dünya onlara layık değildi. Çöllerde, dağlarda, mağaralarda, yeraltı oyuklarında dolanıp durdular.”
Geçen gün Suriye’nin Rojava bölgesine ilişkin bir izlenim-yaşanmışlık yazısı okudum. Kürt illerinin sınır paralelinde 1915 soykırımından hayatta kalanların bu sınırları “şenlendirdiğini” yazıyordu. İkinci belki de üçüncü kuşağın bile orada doğmasına rağmen sınırlardan uzaklaşmadıklarını anlatıyordu yazar. Ermenilerin dünyanın dört bir yanına dağıldıklarını biliyoruz. Buna benzer şeyleri Pontos-Helenleri için de söyleyebiliriz. Bugün “Pontos sorunu” diye tarif edilen ve özellikle de ulusalcıların (İslamcı kesim bu komplo teorilerine yeni açılımlar yaptılar) polisiye yöntemlerle kriminalize ettikleri ve doğrudan Yunanistan’ı itham ettikleri bir mesele. Aslında tavuk kanının Helen kanından daha değerli olduğu dönemde yeni kurulmuş olan Yunanistan devletinin bu meseleye ilişkin tavrı tek bir cümle ile açıklanacaksa (en hafif tabir ile) ilgisizlikti. Nikos Kazancakis “Zorba” romanında kahramanlarını konuştururken “Bir zamanlar birlikte İtalya’dan geçip Yunanistan’a döndüğümüzü hatırlar mısın? O sıralarda tehlikede bulunan Pontos bölgesine gitmeye karar verdiğimizi ve onu kurtarmaya gittiğimizi.” diye yazar. Yarımada ve ada halkının Hristiyanlara yapılan zulüm sırasında büyük bir çaresizlikle dindaşlarına destek olmaya ve onların acılarını paylaşmaya çalıştığını biliyoruz. Fakat devletler tarihi açısından ki Osmanlı’nın dağılma sürecinde Yunanistan devletinin ilgisizliğini burada anlatılan resmi tarihin aksine şaşırarak okuruz çoğu zaman.
Konuyu epey dağıttığımın farkındayım. Bu yazının konusu soykırım süreci, öncesi ve sonrasında Pontoslu Rumların göç haritasını biraz çizmeye çalışmaktır. Osmanlının son sürecin ve İttihatçı kadroların 19 Mayıs ile başlayan süreci menzil dışındadır.
Rusya’ya Göçler
Özellikle Doğu Pontos bölgesinden (Trabzon-Gümüşhane) Rusya’ya 1700’lerin sonlarından itibaren istikrarlı bir göç koridorunun olduğunu biliyoruz. 1800’lerde de özellikle Gümüşhane tarafından Rus yönetiminde olan Kars bölgesine Pontos Helenlerinin göç ettiğini biliyoruz. Hatta dönemin Rus valisi Rumların sessiz ve çalışkanlıklarını Çar’a bir mektupla bildirir. 18 ve 19. yüzyıllarda Kuzey Kafkasya’da yeni köyler kuruldu. Karadeniz kıyıları dahil olmak üzere (Krasnodar, Soçi gibi), Kırım ve Gürcistan içleri olmak üzere yeni yerleşim yerleri kuruldu. Bu sürecin uzun ve sancılı olduğunu ifade etmemiz gerekir. Özellikle 1.Dünya savaşı ve sonrasındaki Paris Barış Konferansına kadar Rusya’ya göç etmiş Rumlar topraklarına geri dönmeye çalıştılar. Bu süreç egemen güç merkezlerinin çıkar ve açmazları ile hüsranla sonuçlandı. 1919 yılında Kars ve Ardahan’ın Türklerin eline geçmesiyle tekrar can telaşına düşen Pontoslular kitlesel olarak Rusya’ya göç etmek zorunda kaldılar.
İstenmeyen Yolculuk
Mustafa Kemal ve Venizelos dostluğunun nişanesi gibi olan mübadeleyle birlikte Anadolu Rumları tamamen topraklarından kopartıldılar. Yunanistan’a göç eden Karadenizli Rumlar Pontos coğrafyasına benzer yerlerde evlerini kurdular. Birçoğu da yollarda öldü. Yunanistan’nın Kuzeyini mesken eylediler. Bazı mübadiller tekrar geri dönme umuduyla 10 yıl valizlerini dahi açmadılar. Sonsuz bir yıkım, anlatması güç bir trajedi miras kaldı insanlığa. Ki bu “lanetlenmiş” kavmin daha yaşayacağı acılar vardı.
Sovyetler Birliğinde Yaşayan Pontoslular
Gümüşhane’den özellikle Don bölgesine yoğun bir göç yaşandı. Sam Topalidis’in belirttiğine göre 1939 yılından Sovyetlerde yapılan nüfus sayımına göre 286 600 kişi yaşamaktaydı. Ki 1929-39 yılları arasında Sovyetlerden Yunanistan’a göç edenleri saymıyoruz. Kuban, Stavropol’a kadar Pontos Helenleri yaşıyordu. Stalin otoriter-baskıcı uygulamalarını partiden halka doğru genişletti. Sadece Sovyetler’de yaşayan Pontos Helenleri değil, Lazlar, Hemşinliler dahil olmak üzere birçok halk 1944 yılında Orta Asya’daki Sovyet Cumhuriyetlerine sürgün edildi. Pontos Helenleri hem Rusya’da hem de Yunanistan’da reel politik güçler ve tanrı tarafından paylarına düşen zulmü çekmeye devam ettiler.
Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte Orta Asya’dan geri dönüşler yaşandı Rusya’ya. Bu sefer başka sorunlarla karşılaştılar. Anadili Türkçe olan ve dedeleri Gürcistan’dan sürgün edilen bir arkadaşım üç yıl önce “geri döndüklerinde bu sefer soyadlarımız değiştirilmek istenmiş, günlük hayatta bazı ayrımcılıklara maruz kaldık” demişti. Ve 90’ların sonlarında Moskova’ya göç ettiklerini söylemişlerdi. Ayrıca başka bir arkadaşımız daha akrabalarının bir umut Yunanistan’a göç ettiklerini ama yapamadıklarını, entegrasyon problemi yaşadıklarını söylemişti.
Yunanistan ve Diaspora
Bugün Yunanistan’da en mütevazi tahmin ile 1, 5 milyonu aşkın Pontos Heleni yaşıyor. Gelenek göreneklerini yaşatıyorlar, dernekleri ile kamusal hayata dahil oluyorlar, yeni nesillere tarihlerini aktarıyorlar.
1950’lerden sonra tıpkı Türkiye’deki gibi Almanya’nın işgücünü karşılamak için buraya göç ettiler, daha da uzaklaşıp Yeni Dünyanın keşfine çıkanlarda oldu. Avustralya’dan Galler’e kadar dağılmış yaygın bir diaspora var. Bugün hala ortak hafızaları Koca Anastas, Vazelon ve kemençedir.
Sonuç Yerine
2018 yılında Selanik kentinde düzenlenen Pontos Soykırımı yürüyüşünde Belediye Başkanı bazı katılımcılar tarafından şiddete maruz kaldı. Geçen sene de her yıl düzenlenen yürüyüş için, politik manevralarına gıpta ettiğimiz bir gazeteci “faşistlik” suçlamasında bulundu. Tarihsel gelişmeleri kronolojik ele almak ve de yarattığı sonuçları konuşmak yerine basit bir takvim (Neden 19 Mayıs gibi) tartışması yürütmek yöntem olarak doğru değildir. Son yıllarda Avrupa da faşizmin yükselişiyle alakalı olmayan bir şekilde bu yürüyüşlerin faşist Altın Şafak tarafından organize edildiği iddia ediliyor, yazılıyor. Bu yürüyüşlerin-anmaların dünyanın dört bir yanına dağılmış diaspora kurumlarının, Yunanistan’da Pontos Federasyonu’nun düzenlemiş olduğunu belirtelim. Bu meseleye ilişkin her genelleştirme değersizleştirmedir, dezenformasyona girer.