109 Yıllık Bildiri (Rumlara ‚dostça‘ uyarı)

109 Yıllık Bildiri (Rumlara ‚dostça‘ uyarı)

Tamer Çilingir

Bildirilerle, tehdit ve itibarsızlaştırma saldırılarının nasıl cinayetlere dönüştüğünün en çarpıcı örneklerinden birisi 109 yıl önce Ünye’de yayınlanan bildiridir.

13-14 Haziran 1914 gecesinde, Ünye’de (Ordu) Pazar yerindeki her yere ve meclis üyesi G.Thomaides’in ve Rum okulu müdürü G. Papamarkos’un evlerine bir bildiri yollandı.
Bildirinin altındaki imza ’’Gizli Boykot Komitesi Şubesi’’ idi.
Bildiriyi kaleme alanlar, bu bildirinin ’’dostça’’ bir uyarı olduğunu söylüyorlardı.

’’Rumlara dostça uyarımızdır. Siz Rumların bu topraklarda yaşamaya devam etmelerinin mümkün olmadığını biraz aklı olan herkes anlar. Bu inkar edilemez bir hakikattir.
(…)
Hayatta kalmak istiyorsanız, beklemeyin! Gidin! Samimi tavsiyemizi dinleyecek olursanız, dostluk namına, yakın gelecekte sizi tuz gibi eritecek olan o ordu karşısında baş eğmek dışında başka çareniz olmadığını söylemek istiyoruz.’’[1]

Hesap, Birinci Dünya Savaşının gölgesinde Hristiyan ulusların imhası üzerineydi. Ve bu tarihten itibaren Hristiyan inancından halkları bekleyen tek şey, sindirme, sürgün, işkence, zulüm, kan ve gözyaşı idi. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan, yüzyıllar boyunca da Osmanlı tebaası olarak yaşamlarını sürdürmüş olanlara İttihat ve Terakki’nin yeni projeleri doğrultusunda ‘Gidin’ çağrıları yapılıyordu 1914 yılının haziran ayında ‘dostça’
Bu bildirinin ışığında bu toprakların binlerce yıllık sakinleri olan Süryaniler ve Ermeniler 1915 yılında soykırıma uğratıldılar. 1,5 milyon Ermeni, 300 binin üzerinde Süryani hayatını kaybetti. Sıra Rumlara geldiğinde tarih sahnesine bu kez Mustafa Kemal çıkacaktı. 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a giden Mustafa Kemal Pontos Rum soykırımının emrini verecek ve 353 bin Pontoslu Rum yaşamını yitirecekti. Osmanlı’nın resmi nüfus kayıtlarında 800 bin olan Küçük Asyalı Rum’un akıbeti ise bilinmeyecekti.

Cumhuriyet kuruldu.

Cumhurbaşkanları, başbakanlar, adalet bakanları, içişleri bakanları seçildi, atandı. Yüz yıl boyunca isimleri değişti bu mevkilerdekilerin. Kimi zaman bu tür bildirileri ve saldırıları kınadıklarını açıkladı bu mevkilerin başlarında olanlar ama her şeye rağmen bu bildirileri kaleme alanlar saldırılarını devam ettirdiler. Bazen sembolik kimi isimler ‘cezalandırılırken’ (genelde ödüllendirildiler) verilen mesaj açıktı; ’koca koca bakanların, başbakanların bile eli kolu bağlıdır en iyisi bildiride söylenenlerin yapılmasıdır.’

Resmi devlet dilinde ırkçılık ve nefret söylemi

Öte yandan bu koca bakanların, başbakanların, cumhurbaşkanlarının dillerinden ırkçı ve nefret söylemleri hiç düşmedi.  

Bu nefret ve ırkçı söylemlerin sahibi bazen 8 Eylül 1930 tarihinde Ödemiş’in Gölcük yaylasında ‘Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır’ diyen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt olur bazen de 5 Ağustos 2014 tarihinde katıldığı televizyon programında, „Benim için Gürcü diyen oldu, affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu. Ben Türküm“ diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olur.

Ama bu bildiri, sloganları ve muhataplarının adresleri dışında hiç değişmedi. Kimi zaman imzalı kimi zaman imzasız yollandı. Kah büyük şehirlerin üniversite kampüslerinde ‘Vatandaş Türkçe konuş’ başlığı ile dağıtıldı kah teslim olun çağrıları ile Dersim’e, Kürt şehirlerine uçaklardan atıldı. Çoğu zaman sonu cinayetle bitti.

Yüzyıl önce Ünye’de yazılan o ‘dostça’ bildiri yüzlerce kez yayınlandı bu topraklarda. ’’Dostça’’ çağrılarına uymayanlar da tıpkı yüzyıl önce olduğu gibi ‘tuz gibi eritildi’
O günkü muhatabı Rumlar iken, daha sonra Rumların dışında, egemenleri rahatsız eden her kesim bu bildiriden nasibini aldı.


[1] Alexander Papadopoulus. Avrupa Savaşından Önce Türkiyeli Rumlar Üzerindeki Zulüm PONTUS TRAJEDİSİ KARA KİTAP. Pencere Yayınları, Sayfa 134