TÜRK BASKETBOLUNUN RUM EFENDİSİ
Tamer Çilingir
1962 yılında Almanya’ya yerleşen bir Rum, o zamana kadar tanınmayan, bilinmeyen basketbolu, tüm Almanya’yı nerdeyse köy köy, okul okul dolaşarak tanıttı. Yıllarca Alman basketboluna antrenör ve Federasyon başkanlığı yaparak hizmet verdi.
1917 yılında İzmir’de doğan Yakovos Bilek’in ailesi Samsun Kadıköylü idi. Cumhuriyet sonrası basketbolun kurucularından biri olan Yakovos Bilek İstanbul Tatavla (Kurtuluş) Heraklis takımında oyuncu olarak başladığı basketbola milli takımda 8 kez forma giyerek ardından antrenör ve hakem olarak devam etti. FİBA’da (Uluslararası Basketbol Federasyonu) Türkiye adına hakemlik yaptı. 1952 Helsinki Olimpiyatlarına Basketbol hakemi göreviyle ama kendi parasıyla gitti. 1960 Roma Olimpiyatlarında yarı finalde Brezilya – Sovyetler Birliği maçını yönetti.
1950’li yıllarda yayın yapan İstanbul Expres gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.
BASKETBOL SAYI REKORU
Bir maçta 110 sayının hepsini atan Hüdai Budanur 2015 yılında Darüsşafakalılarla yaptığı bir söyleşide Yakovos Bilek’ten şöyle bahsediyor: ’’1957’de Beşiktaş’a girdim. 2.000 lira transfer ücreti aldım. Yanlış hatırlamıyorsam 500 lira da maaş alırdık. O zaman İstanbul Ligi vardı. Sonra da Türkiye şampiyonası yapılırdı. Karagücü ile bir lig maçı yapacaktık. Antrenörümüz Yakovos Bilek maçtan önce, “Ben bir taktik düşündüm,” dedi. “Bu Karagücü zayıf takım, biz onları nasıl olsa yeneriz, fakat çok orijinal bir şey yapacağım. Bütün sayıları Hüdai yapacak,” dedi. Milli takıma hep Galatasaray ve Fenerbahçe’den oyuncular alınıyordu ve hocamız buna karşı bir tavır olarak bunu düşünmüştü. O zamanlar bugünkü kurallar yoktu. Top dışarı çıktığı zaman şimdi saat duruyor, o zaman durmazdı. 30 saniyede hücum etme kuralı yoktu o yıllarda. ‘Friz yapma’ yani topu oyalama vardı. Galip takımın oyuncuları topu elinde istediği kadar tutardı vakit geçirmek için. Üçlük atış yoktu. Oyun başladı, ben o kadar formdayım ki – ne zaman cemşata sıçrasam top hep içerde. Yüzde 70 hatta 80’in üzerinde bir atış yüzdesiyle oynadım. Birkaç faul kazandık. Bizim oyuncular atamadı. Neticede 110-56 galip geldik. Normal oynasaydık 100 sayı yapamazdık çünkü zayıf takım diye herkes atacaktı, bir kısmı sayı olmayacaktı. Bir karambol olacaktı. Böylece koçumuz Yakovos Bilek ‘işte görün milli takıma seçmediğiniz adamı’ diye kendi görüşünü ispat etti.’’
Der Spiegel 9 Mayıs 2005 yılında verdiği haberinde, 1962 yılında Alman milli antrenörü olan, 500’ün üzerinde kurs ile Almanya’da basketbol oyuncusu, antrenör yetiştiren bu insanın sigara, içki yasağı ve koyduğu yeni disiplin kuralları ile Almanlara Basketbolu öğrettiğini yazdı. Haber onun 87 yaşında Atina’da hayatını kaybettiğini duyuruyordu.
Yakovos Bilek, Samsunlu bir aileden gelmesi ve İzmir’de doğmuş olmasına rağmen Mübadele sırasında İstanbul’da olduğundan, Mübadeleye dahil edilmeyen İstanbul Rumlarından sayılmış ve bu yüzden sürgüne gitmemiş ve Ortodoks Rum kimliği ile yaşama şansını elde etmiş olanlardan biriydi. Ama bu onun ve diğer Rumların öteki olmasının önünde engel değildi. Bir de yaşamak için belirlenen bir bedel vardı. Kendilerinin Türk olduklarını ispat etmek zorundadırlar. Başarılı bir spor hayatı olan Yakovos Bilek, kendisi ile ilgili bilgilerde de görüleceği üzere cumhuriyet Türkiye’sini tedirgin edecek bir insan değildir. Ama yetmez.
O 1955 6-7 Eylül’ünde olan bitenleri yaşamış biri olarak tedirgindir. Ve bu tedirginliği ve tabi yine cumhuriyete bağlılığını, kendisini Türk gibi hissettiğini vurgulayacağı bir mektup yazar dönemin başbakanı Andan Menderes’e.
’’Muhterem beyefendi, Yunanlılar İzmir’i işgal ettikleri zaman, merhum pederime; “fesini çıkar ve şapka koy” emirlerine: ‘Siz burada misafirsiniz, yakın bir günde geldiğiniz yere gideceksiniz, bu fesin sayesinde ben ailemi geçindiriyorum, burası vatanımdır’ diyerek, bir türlü emirlerine itaat etmemişti (tütün eksperi Todori idi ismi). Bizi, bu fikirler ile büyüttü ve ben ile ağabeyim, bu toprakları kendi öz vatanımız diye saydık ve sayıyoruz. Sporcu bir gencin çıkacağı en yüksek mertebeye çıktım: Türk basketbol milli takımının ilk beşinde yer alıp Atina’da, onları kendi sahalarında perişan ettik ve İstanbul’daki rövanş maçında mağlup olduk, fakat kendi başıma en çok sayıları yaptım. Hakemlikte beynelmilel oldum ve Milano’da, Yugoslavya’da ve 1952 olimpiyatlarında iftiharla Türkiye’yi basketbol hakemliğinde temsil ettim. Göğsümde “ay-yıldızı” takarak, bir Türk olarak, memleketimi şerefle temsil ettim ve bundan da gurur duymaktayım. Ancak ikide birde: “siz ekalliyetler, artık burada yeriniz yoktur, parazitsiniz…” vs. bu yersiz söylemlerden ben şahsen hiçbir endişe duymamaktayım, fakat iki kız babası olduğum cihet ile, çocuklarımın istikballerini de düşünmek mecburiyetindeyim. Emin olmak istediğim nokta: “siz ekalliyetsiniz” ne demektir? ben kendimi Müslüman bir Türk kadar, kendimi Türk hissetmekteyim. Bütün vazifelerimi yerine getirdikten sonra, bir din farkı ile mi bu “Türklük” benden alınmaktadır? “İstanbul Ekspres” gazetesinde spor muharrirliği icra etmekteyim ve bay Mithat Perin de beni çok iyi tanımaktadır. Niçin kendimi mağdur hissederek, kendi memleketime yabancı hissedeyim? bütün samimiyetimle sizlere temin edebilirim ki, İstanbul’daki Rumların kısmı azamisi benim gibi düşünmektedirler. Bizi ne Yunanistan alakadar eder ne de yanlış ve hatalı politikaları. Her hususta halis bir Türk gibi düşünmekteyiz, Kıbrıs davası dahil. Bizim arzumuz, yirmi dört milyon Türklerden biri, kendimizi saymak ve sulh ve şeref içinde memleketimizin istikbali için çalışmak ve muvaffak olmaktır. Tarih bize göstermiştir ki: “hayalperest milletlerin sonu, mahvolmaktır”. Güzel ve istikbali parlak Türkiye’mizde yaşamamızın devamını ve endişelerimizin izalini sizden bekler, en samimi hürmet hislerimin kabulünü rica eder, saygılarımı sunarım, efendim.
24 Eylül 1956’’
Bu mektup, soykırımı ve mübadele sonrası geride kalanların, yaşamak için ne yaparlarsa yapsınlar, devlete yaranamadıklarının ispatıdır. Yakovos Bilek, Türk milli basketbolcusudur, uluslararası basketbol maçlarında, olimpiyatlarda Türkiye Cumhuriyeti’nin temsil eden bir hakemdir. Başarılıdır.
Mektubunda adeta bir Türk milliyetçisi konuşur gibi söz eder Yunanlardan. Hatta Türk basketbol mili takımında yer alıp Atina’da onları kendi sahalarında perişan ettiklerini söyler.
Ayyıldız takmaktan, Türk olmaktan duyduğu şerefi anlatır.
Ama ona bu sözleri söyletenin de ne olduğunu da vurgular mektubunda:
’’…ikide birde: “siz ekalliyetler, artık burada yeriniz yoktur, parazitsiniz…” vs. bu yersiz söylemlerden ben şahsen hiçbir endişe duymamaktayım, fakat iki kız babası olduğum cihet ile, çocuklarımın istikballerini de düşünmek mecburiyetindeyim.’’
1955 yılının 6 ve 7 Eylül’ünde İstanbul’da Rumlara yönelen şiddetin arka planını da çok iyi bilmesine rağmen yaşamak, en azından ailesinin yaşaması için devam eder en iyi Türk olduğunu kanıtlama çabalarına. Ve sadece kendi ve ailesi için değil diğer tüm İstanbul Rumlarının da halis bir Türk gibi düşündüğü anlatmaya çalışır Andan Menderes’e.
Bitirirken de güzel ve istiklali parlak Türkiye’de yaşamalarının devamını ve endişelerini ifade eder.
Yetmeyecektir tüm bunlar ve o 1962 yılında Almanya’ya gidecektir. Ve 2005 yılında, 87 yaşında Samsun’da, İzmir’de, İstanbul’da değil Atina’da hayata gözlerini kapayacaktır.